Kemeraltı Çarşısı

VARLIK İLE YOKLUK ARASINDA BİR YAPI; HOTEL DE LONDRES

Taylan ZEYBEK
19. Yüzyılda ortaya çıkan endüstri devrimi tüm dünyayı etkilediği gibi İzmir’i de etkisi altına almıştır. Avrupa’nın aradığı ham maddeler İzmir ve çevresinde rahatça bulunup ihraç edilirken bir yandan da kente ithal edilen malların girişi ticari hayatı hayli canlandırmaya başlamıştı. 19. Yüzyıldaki bu ticari gelişim, kentte bazı gereksinimleri ortaya çıkarmaya başlamıştı. Kredi kuruluşları, sigorta şirketleri, bankalar, depolar, bürolar, postaneler, konsolosluklar, oteller gibi birçok yapı eksiği kentte görülmekteydi. İşte bu eksikler 1875 yılında İzmir rıhtımının diğer adıyla Kordonun inşa edilmesiyle tamamlanmaya başlanmıştı.

Yeni kazanılan dolgu alanında hızla bu yapılar yükselmeye başladı. Pek çok kulüp ve dernek binaları ki bunlar arasında ilk planda; Sporting Club, Avrupalılar kulübü, Tüccarlar derneği ve kulübü, Avcılar kulübü, Yeni kulüp, Consert America Tiyatro salonu, Kramer Palace otelinin üst katındaki Club Helenique bulunmaktaydı. Özellikle bu yapıların yoğun olarak bulunduğu bölge gümrük binası ile pasaport binaları arasında kalan bugünde adı hala aynı telaffuz edilen Pasaport bölgesiydi. Limana giren gemilerden inen yolcuların bir şeyler yiyip içebileceği, vakit geçirebileceği çeşitli restoranlar, barlar, kahvehaneler, tiyatrolar, sinemalar yine bu bölgede konuşlanmıştı. Bölgede bu yapı gruplarından en önemlileri arasında ise oteller gelmekteydi. 16. Yüzyılda kentin ticareti önemli bir yükseliş kazanmaya başlarken uzun mesafe hanları da yönlerini İzmir’e çevirmeye başladı. Bu ticaretin getirisi olarak 17. yüzyılda batılı tüccarların kente akını ve yerleşimi söz konusu oldu. Bu süreçte kent büyük bir ticaret merkezine dönüşmeye başladı ve bu gelişimde kentte konaklama tesislerine ihtiyaç doğurdu. Başta uzun mesafe deve kervanları olmak üzere uzaktan limana gemilerle gelen kişiler için barınma, depolama gibi çeşitli ihtiyaçların karşılanması gerekliydi. Böylece iç liman arkasında ve çevresinde; Büyük ve Küçük Vezir Hanlar, Küçük ve Büyük Demir Hanlar, Kızlarağası Hanı, Çukur Han, Büyük Karaosmanoğlu hanı, Mirkelamoğlu hanı gibi hanlar çarşı içinde oluşmaya başladı. 19. yüzyıla gelindiğinde çarşı içindeki bu hanların sayısı yüzü aşmıştı. 19. yüzyılla birlikte ekonomik yaşamda olan değişimler konaklama yapılarını da etkilemişti. Yeni ulaşım sistemlerinin ortaya çıkması uzun mesafe kervanlarının öneminin de kaybolmasını beraberinde getirdi. Çarşı içinde inşa edilen uzun mesafe hanları zaman içinde yerini depo hanları, ticari hanlara bırakırken, 19. yüzyıl sonuna doğru barınma kavramını da batılı bir anlayış tarzına ait olan otellere bırakmaya başladı. Özellikle bu hanların yerini otellere bıraktığı geçiş dönemi İzmir’de 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başına denk gelir. Tam geçiş evresine ait olan hanlar arasında Hacı Hasan Paşa Hanı, Yusufoğlu Hanı, Evliyazade Hanı, Rauf Paşa Hanı gibi yapıları örnekleyebiliriz bu hanların çoğu Hükümet Konağına yakın bölgelerde konuşlanmıştı. İlk batılı anlamda oteller ise işte başta bahsettiğim rıhtım dolgusunda kazanılan alan üzerinde bulunmaktaydı. Özellikle Pasaport bölgesinde bu yoğunluk fazlaydı ve aşağı yukarı 15 kadar otel buradaydı. Bu otellerden biriside yazımda bahsetmiş olacağım Hotel De Londres’tir.

Otelin tam inşa tarihi hakkında bilgimiz olmadığı için net bir zaman veremiyoruz fakat en erken rıhtımın bitiş tarihi olan 1875 ile kartpostallardan da anlaşılacağı gibi en geç 1900 arası bir zaman dilimi vermemiz doğru olabilir. Otelin oturduğu parsel kordondaki diğer yapıların parselleri gibi dikdörtgen 1. ve 2. Kordona bakan cephesi dardı. Bunun sebebi ise buradaki arazilerin değerinden kaynaklı sıkışık parsellerin kullanımıydı. Otel yan geçitli olarak inşa edilmişti. Birinci Kordona bakan cephesinin alt katında bir posta bürosu bulunmaktaydı. Otelin parselinden dolayı otelin odaları dar ve konforsuzdu. Ayrıca yine konumundan dolayı odalar ve koridorlar az ışık almaktaydı. Bunu da çatıdan açılan fenerlerde ve bazen de yan duvarlardan açılan pencerelerle çözüme ulaştırmaya çalışmışlardı. İnşa malzemesi geleneksel olarak içi kagir ve yığma taş olarak inşa edilmiş birinci kordona bakan cephesinde ise sıva ve kesme taşlar kullanılmıştı. Bu kesme taşlar bazı yerlerde mermerdi.

Cephe düzeni genel olarak Kordondaki diğer oteller gibi simetrik pencereler ve kapılar şeklinde inşa edilmiş, kat ise zemin kat üzerine batar kat üzerine iki kat en üstte çatı katı ve terası görülmektedir. 2. Kordona bakan zemin katında ise bir dükkan bulunmaktaydı. Otelin zemin katı Kordondaki diğer otellerinde genel özelliği olarak dışa açık şekilde inşa edilmişti. Otelin cephesindeki ayrıntılara baktığımızda zemin katta ortadaki büyük olmak üzere üç adet mermer kemerli portal görülmektedir. Bunların sağında ve solunda olan iki küçük portal kemeri üzerinde yuvarlak aydınlatma pencereleri dikkat çeker. İkinci katta pencereler dikdörtgen sövelidir ve dört adettir. Burada cephe boyunca uzanan balkon görülmektedir. Balkonu taşıyan konsollar özellikle ortadaki konsol çok özel bir plastik eseri içinde barındırır. Üçüncü katta ise Fransız balkonlu dört adet dikdörtgen söveli pencere görülür. En üstte ise otelin büyük puntolarla yazılı ismi bulunur. Katlar ise silmelerle birbirinden ayrılmaktaydı. Çatı katında ise teras ve en üstte cihannüma denilen kule şekilli camlı oda görülmektedir. Otelin kuzey yanında bir kafe güney yanında ise Egypte Otel bulunmaktaydı. 1922 yangınından sağ çıkamayan yapının kısmen ön yüzü kalmıştı. Şu anda yapı büyük bir ölçüde orjinalliğini kaybetse de zemin ve birinci katının 1. Kordona bakan yüzünü korumaktadır. Arka kısmına ise çok katlı bir bina inşa edilmiştir. Orijinal kalan bölümünde ise şu anda bir kafe bulunur. Otelin küçük bir kısmı günümüze gelse de yapının zamanında konumundan dolayı da çok önemli bir otel olduğu anlaşılmaktadır. Bu gün yapıyı görmek isterseniz Pasaport iskelesinin karşısındaki binanın balkonunun altlığındaki şeytan masklarından onu tanıyabilirsiniz.

Rate this post
Exit mobile version