Sanatın adresi: 332. Sokak

Sanatın adresi: 332. Sokak


İzmir ve Kordon’u anlatırken, 332. Sokak’a değinmeden geçemeyiz. Bir dönem şehrin sosyal hayatında ve iş dünyasında önemli yer tutan Akyürek ve Dinçkaya’lar gibi köklü aileler bu yörede oturuyordu. Karataş’tan çok sayıda sanatçı yetişti. Ayhan Işık, Alp Öyken ve Ferdi Özbeğen bu sokakların yetiştirdiği ünlü isimlerdi
CENNET YOLU KORDONBOYU- GÜRKAN ERTAÇ
Karataş’ın en gözde sokaklarından 332. Sokak’ın İzmir’in sosyal ve sanat hayatındaki yeri önemlidir. Köşede, babam, Kemeraltı Başoturak’taki (Başdurak) İzmir’in ilk büyük bakkallarından Memurlar Bakkaliyesi sahibi Ali Bey’in evi, yani bizim ev. 3 katlı bu Rum evinde otururduk, 1 dönüm kadar bahçesi vardı. Öyle şeftali ağaçları vardı ki, şeftalilerin her biri yarım kilo çekerdi, dallar kırılırdı. Kayısılar ise bal şeker. Erik ağaçları, papaz eriğinin en güzelleri. Ortada bir havuz vardı, kenarına testiler koyardık, suları serin tutsun diye. Biraz ilerde TV dizilerinden tanıdığımız ünlü sanatçı, köfteci İsmail Amca’nın (Öyken) oğlu Alp Öyken’in bir zamanlar yaşadığı ev. Alp Öyken Ankara Devlet Konservatuvarı mezunudur.
İZMİR’DEN MUHTEŞEM YÜZYILA
TRT’de uzun yıllar beğeniyle izlenen Susam Sokağı dizisinin Tahsin Usta’sıdır. Tiyatro eserlerinde oynamış seslendirmeler yapmıştır, Yine tutkunu olduğumuz tarihsel Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Kardinal VII Clemans rolüyle övgü almıştır. Kızı Aslı Öyken Taylan da babasının izinden yürümüş, sanata yapımcı olarak katkılarda bulunmuş ve bulunmaktadır. Karşısında kadim dostum Yüksel, ağabeyi Lütfi’yi, ablaları Muattar ve Müzehher’i her zaman anarım. Ve nihayet az ilerde bir zamanlar İzmir İl Genel Meclisi Başkanlığı da yapan Çeşmeli Halim Kabasakallar’ın evi var. Sporcu-sanayici Özden Ertöz’e de bir parantez açalım. Tabii Dökümcü Nazmi’yi de unutmayaraktan. İzmir’in ilk mimarlarından Ses Hazar’ı da anmamak vefasızlık olur.
O SEMTİN ÜNLÜ İSİMLERİ
Kız Lisesi’nden sonraki 334. Sokaktan 95’in Kahvesi’ne uzanan 40 merdiven yokuşunda Sabah Postası Gazetesi Sahibi ve Başyazarı Orhan Rahmi Gökçe otururdu. Basketbolcu-işadamı Mehmet Başev, ablası Yücel Başev, fırıncı Hafız, yokuşun ünlüleriydi. Musevi Hastanesi’ne çıkan 331. Sokakta ise Dişçi Hulusi Ertöz, oğlu yelkenci ve işadamı Özden Ertöz bu sokağın ünlüleri arasındaydı. Fırıncı Hafız semtin en çok ihtiyaç duyulan esnafıydı.
1945’lerde fırınlarda iki çeşit ekmek satılırdı. Harcı ekmek dediğimiz kara, has dediğimiz beyaz francala. Parası olan francalaları (İtalyanca frangioladan türetilmişti) götürürdü. Dar gelirliler ise harcı ekmeğe talim. Meğer o zamanlar bizim yediğimiz kara ekmekler en yararlısıymış, halis buğday ile kepek karıştırılırmış. Şimdilerde dünyanın parasını verip o ekmekleri arıyor, bulamıyoruz.
SEÇ BEĞEN BALIK AL
Kömür İskelesi’ne giden yolda balıkçılar sıralanırdı. Kefalin, çipuraların, goppeslerin, ısparosların en canlısı ve ucuzu. Yelkenlilerin seren direğine tırmanarak denize atlamak bir marifet işiydi, atlayanlar alkışlanırdı. Şimdi nasıl iç geçirmeyelim Karataş’ın o zamanki doğal haline. Orayı dolaşırken köşedeki kurabiye karpuzcular Boşnak Enver ile Topal Lütfi’yi anmamak haksızlık olur. Ve tabii ünlü Foto Ragıp’ı, damadı Tayfun Sinan’ı da hatırlatalım. Tayfun Sinan deyip de geçmeyelim, son derece espritüel bir kişiliğe sahipti. Onunla ilgili bir olayı yad edip tatlı tatlı analım…
Sinan’ın annesi çok güzel mevlid okurmuş, ama akrabaları uzun yıllar onun kapısını çalmamışlar, nasıl yaşadığını, halini hatrını sormamışlar ve kadıncağız sonunda göçüp gitmiş. Ölümünün üzerinden bir yıl geçtikten sonra akrabalardan birisi ev telefonunu çaldırmış, Tayfun’a, “Evladım bizim mevlidimiz var, annen gelip okur mu?” demiş. Sinan da, “Vallahi bilemem, telefonunu vereyim, kendisine sorun” demiş, annesinin ebedi istirahatgahı olan Paşaköprüsü Mezarlığı’nın telefonunu vermiş. Tabii akrabalar, telefonda karşılarına kabristan bekçisi çıkınca çok bozulmuşlar, Tayfun’u arayıp, “Ayıp değil mi bize yaptığın” diyecek olmuşlar. Tayfun da, “Esas sizin yaptığınız ayıp. Eşi ölmüş, koca evi tek başına çekip çeviren kadıncağızı yıllarca aramadınız, şimdi mevlide mi çağırıyorsunuz?” demiş.
KÜLTÜR DEHASI
Köşeyi dönünce İzmir’in ilk doğal sabunhanelerinden biri olan yeşil ve beyaz kalıp sabunlarıyla Sabri-Hamdi Dalan kardeşler hala İzmir’e kuşak kuşak damgasını vuruyor. Sabri beyin oğulları Erdal ve Önder yakın arkadaşımdı. Oradan çapraz köşede, bir edebiyat dehası Kemal Bilbaşar’ın evine ulaşılırdı. Bilbaşar, Türk romancılığının bir deviydi. Anadolu’da ağalığın insanları kullanmasıyla ilgili eserleri, özellikle ödüller kazanan Türkan Şoray’ın başrolü oynadığı filme konu olan Cemo adlı romanı ünlüydü.
İZMİR’İN İLK SABUNHANELERİ
İzmir’in ilk sabunhaneleri hep Karataş’tan doğmuştu. Lüks ve Dalan sabunları… Lüks sabunlarını (Lux değil) imal eden, bir Osmanlı Beyefendisi, sürekli takım elbisesi ve kravatıyla Süleyman Akyürek, eşi Sekine hanım, kızı Efser Aytulun ve oğlu Lütfi Akyürek de İzmir’e damgasını vuran ailenin fertleriydi. Tabii bir diğer yanda, Madam Ester’i, oğulları Sami ve Yüksel’i geçmek olmaz. Ve nihayet köşedeki şimdiki ünlü kebap restoranları Altınkapı’cıların ebediyete göçen babaları, amcaları İhsan-Doğan Özesen’in işlettiği Labri Kahvehanesi sembol mekanlardandı. Kömür İskelesi vardı, Labri Kahvesi ve Karataş Ortaokulu arasında. Biz çocukken buradan denize girer, çipura, ekmekle kefal avlardık, deniz o kadar temizdi.
TAÇSIZ KRAL’IN İZMİR GÜNLERİ
Türk Sineması’nın Taçsız Kralı Ayhan Işık’ın (Asıl soyadı Işıyan) çocukluğu, Karataş Ortaokulu’nun karşısındaki evde geçti. 11 yaşında İstanbul’a göçtü ve Yeşilçam’ın Kralı oldu. Işık, bir süre Bab-ı Ali’de ressam olarak çalışır fakat 1952’de Yıldız Dergisi’nin açtığı yarışmaya girmesiyle resim hayatını geri plana iterek sinemaya doğru yönelişi başlar. Yarışmayı birincilikle kazanıp sinemaya geçer. Bir yıl sonra, Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü yüksek kısmından mezun olur. İkinci filminde Ömer Lütfü Akad’ın Kanun Namına filmiyle büyük ün kazanır. İngiliz Kemal karakterini oynayarak İngiliz Kemal Lawrence’e karşı, Katil, Öldüren Şehir, Vahşi Bir Kız Sevdim, Kardeş Kurşunu filmlerini, Atıf Yılmaz ile Şimal Yıldızı, Osman Seden ile de 1957’de Bir Avuç Toprak filmini yapan Işık 1959 yılında Hollywood’a giderek şansını bir de orada denemek ister. Fakat buradaki filmlerde çalışamaz. Bunun nedeni sorulduğunda da, “Benim gibi orada 5 bin kişi sıra bekliyor. Ayrıca çok da marifetleri var. Zıplayıp havada iki takla atıyorlar. Hem de ana dilleri gibi İngilizce konuşuyorlar. Bize orada ekmek yok” diyerek açıklar. Işık’ın, döndüğü İstanbul’da Küçük Hanım seri filmleri ile de halk tarafından oldukça beğenilir ve devam eden dönem içerisinde ‘Taçsız Kral ‘ unvanını kazanır. 140 kadar film çevirir. Yeşilçam, 1970’li yıllarda mali yönden etkilendiği için İzmir Fuarı’nda assolistlik yapar.
ÖLÜMÜ AYDINLATILAMADI

Ayhan Işık, 13 Haziran 1979’da sabaha karşı Selimpaşa Kıyıkent’teki yazlık evinde şiddetli baş ağrısı ve kusma ile uyanır, doktor kayınbiraderinin de yazlığa uğraması ve durumunun iyi olmadığını fark etmesi ile yatırıldığı klinikte anevrizma rüptürü sonucu beyin kanaması tanısı koyulan Işık, kurtarılamaz. Üç günlük koma sürecinin sonunda 16 Haziran 1979 günü yaşama veda eder. Işık’ın ölümü bir muamma olarak kalmıştır. Bazıları alkolle uyku hapını birlikte aldığı için, bazıları da yaşlanmaya başladığını görüp yüzünü gerdirdikten sonra saatlerce güneş altında kaldığı için ebediyete göçtüğünü söyler.

yeniasir.com.tr

Rate this post