KEMERALTI HAMPARSUMYAN HANI ( 1924 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ )
İktisat Kongresi İkinci Kordon’da (eski Gümrük) o yıllarda Osmanlı Bankası depoları olarak kullanılan, Ermeni tüccar Aram Hamparsumyan’ın üzüm-incir işletmesi binasında yapılmıştı.
Bugün Kestane Pazarı, 857. Sokak’taki otoparkın yerindeki yükselen bu tarihi bina 12 Eylül darbesinden sonra yıkıldı.
Arşivlerde fotoğrafı bile olmayan bu binanın yedi bin kişiyi alabilecek kapasitede iki katlı dev bir yapı olduğu biliniyor. Kongre sırasında binanın bir bölümünde, Türkiye’nin dört bir yanından gönderilen incir, zeytinyağı, pamuk, meyankökü, bakliyat, bamya, helva, makarna, balık, sabun, kendir, peştamal, kösele, havlu, süslemeli tabak, aktar malzemesi, ipek kozası, sigara kâğıdı, ıtriyat, gülyağı, seccade ve halı, çiçek, saksı, sandalye gibi envai çeşit ‘yerli malının’ sergilendiği pavyonlar açılmıştı. Hanlar, oteller, lokantalar ağzına kadar dolmuştu. Hatta bazı İzmirliler evlerini bile misafirlere açmıştı. Belediye Başkanı ve şehrin ileri gelenleri delegelere toplu yemekler veriyor, zengin delegeler ölmüşlerinin ruhuna çeşitli camilerde mevlit okutuyorlardı. Kısacası ‘yangın yeri İzmir’, biraz zoraki de olsa küllerinden yeniden doğuyordu.
O günlerin havasını 25 Şubat 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesi muhabiri şöyle anlatıyordu: “Kongre münasebetiyle İzmir bir kat daha pahalandı. Koskoca şehirde adamakıllı yemek yiyebilecek iki lokanta bile yok. Bir tabak et otuz, adi bir kuru fasulye yirmi, bamya gibi yaş sebze otuz kuruş. Yemeklerde de yenecek hiçbir hal yok. Oteller lebaleb dolu…”
Delegelerin ezici çoğunluğu İstanbul’dan ve İzmir’dendi. Bunun dışında Erzincan, Erzurum, Karahisar-ı Şarki (Şebinkarahisar), Mesudiye, Malatya, Zonguldak, Bartın, Düzce, Göynük, Mudurnu, Edirne, Sungurlu, Mersin, Seyitgazi ve Kütahya’dan delegeler vardı. Mesleki zümrelerin dışında, kongreye Fransa Dar’ül-Fünun ve Mekatib-i Aliye Mezunları Cemiyeti, Macaristan Türk Mezunları Cemiyeti gibi konuyla ilgisiz kuruluşlar da delege göndermişti. Fevzi (Çakmak) ve Asım (Gündüz) Paşalar ise kongrenin şeref konuklarıydı.
İktisat Vekili Mahmut Esat Bey, konu ilk ortaya atıldığında kongreye “Avrupa’nın sanayici, tüccar ve ziraatçılarını dahi davet ettiği” halde, Milli Mücadele sırasında Kemalistlerin can simidi olan Sovyet Rusya’nın Ankara Sefiri Aralof’u ve “kardeş” Azerbaycan’ın Ankara Sefiri Abilof yoldaşları sadece “protokol” icabı kongreye davet etmişti. Tahmin edileceği üzere, Batılı ülkeler gazete yoluyla yapılan bu davete icabet etmemiş, buna karşılık Türkiye’den hâlâ umudunu kesmeyen Rusya, Ukrayna, Mavera-i Kafkas Şûralar Cumhuriyeti adına kongreye tebrik telgrafları gönderilmişti.
Mustafa Kemal’in açış konuşması Sonunda beklenen an geldi ve İzmir İktisat Kongresi 17 Şubat 1923 günü saat 10.00’da, Mustafa Kemal’in uzun ve etkili açış konuşmasıyla başladı. Konuşmanın en dikkat çekici yanı, o güne dek her fırsatta tekrarlanan “kapitalizm”, “emperyalizm”, “mazlum milletler” gibi kavramlara hiç değinilmemesi, bunların yerini “iktisadi bağımsızlık”, “kapitülasyonların kaldırılması”, “yabancı sermaye” ve “liberal ekonomi” terimlerinin almasıydı. Mustafa Kemal İzmir İktisat Kongresi’ni açtıktan sonra, 18 şubatta Eskişehir’de Lozan Barış Görüşmeleri’ne ara verilmesi üzerine ülkeye dönen İsmet Paşa ile buluşmuş ve iki lider 20 şubatta Ankara’ya dönmüşlerdi. Kongrenin bundan sonraki bölümleri onsuz devam edecekti.
Başlangıçta üç bin delegenin gelmesi planlanmıştı ama kongrenin sürdüğü 18 gün içinde peyderpey gelenlerin sayısı ancak 1.135’ye varabilmişti. Kongrede sağ cenah tüccarlara, sol cenah amelelere, merkez ise çiftçilere ayrılmıştı. Sanayiciler ise, çiftçilerle amelelerin arasına sıkıştırılmıştı. Büyük bir heyecanın hâkim olduğu kongrenin başkanlığını sivil giysiler içindeki Kâzım Karabekir Paşa yapıyordu. İktisat Vekili uzun bir konuşma yaptı. Ardından sahneye Azerbaycan Sefiri Abilof’la Sovyet Sefiri Aralof çıktı. Abilof’un sade bir baş selamıyla yetinmesine karşılık, Aralof’un Türk usulü selam durarak “Yaşasın Türkiye, yaşasın Ordu!” diye bitirdiği teşekkür konuşmasını delegeler “Yaşasın Ruslar!” nidalarıyla karşıladılar. (Ancak Aralof, Mustafa Kemal’in üslubunun eskisi gibi “Bolşevikçe” değil “Batılıca” olduğunu fark edecek ve 26 şubatta Moskova’ya gönderdiği raporda, Kongrede hiç de sosyalist bir hava olmadığını ve Türkiye’nin Sovyet Rusya’dan giderek uzaklaştığını yazacaktı.)
Yorum gönder