İzmir irili ufaklı çok sayıda dere ve çaya sahiptir
Bunların başlıcaları;
Melez, Manda Çayı, Kocaçay, Bornova Çayı, Yag Çayı, Poligon Deresi, Ilıca Dere, Arap Deresi, Bostanlı Deresi’dir. Körfez çevresinde bulunan bu suların kentin evsel ihtiyaçlarını karsılayabilmek için kent içerisinde çesitli dönemlerde kuyu ve tulumbalar yapılmıstır. Bu çalısmaları yürütmek için “İzmir Osmanlı Su Sirketi” adıyla bir de sebeke kurulmustur. Artan nüfusun su ihtiyacı için tesisler inşa edilmeye başlanmıştır. Dere ve çay suları çeşme, sebil ve şadırvanlarda toplanmaya çalışılmıştır. Kent çevresinde bu dönemde özellikle üç ana su sebekesinden bahsedilmektedir. Bunlar; Halkapınar civarından elde edilen Vezir suyu, Osman Ağa Suyu ve Hasib Efendi Suyu’dur (Aktepe, 2003: 163). Bunlardan Vezir Suyu, Kasap Hızır Mahallesi’nde, Osman Ağa Suyu Cami-i Atik Mahallesi’nde, bulunmaktaydı. 18. yüzyılda ise bunlara Damlacık Pınarı Suyu eklenmiştir. Bu sular vakıf suyu olarak tesis edilmistir. 19. yüzyılda tüm su kaynakları yetersiz kalmaya baslamıstır. Çünkü kent, hinterlandının tarımsal zenginliği, demiryolları ve ticaret nedeniyle daha da büyümüştür. Bu nedenle 19. yüzyılda içme ve kullanma suyu ihtiyacına cevap verebilmek için paralı Halkapınar Suyu devreye sokulmuştur. Halk, vakıf sularını içme suyu olarak, paralı suyu da diğer ihtiyaçları için kullanmaktaydı. Kent içerisinde su ihtiyacını karşılamak için bu suların akıtılacağı sebil, çeşme ve şadırvanlar inşa edilmiştir. Bu yapılar, İzmir’de hem bir sosyal ihtiyacı karşılamış, hem de görsel açıdan farklı bir mimarinin gelişmesinde etken olmuştur.
Yorum gönder