Pestemalciler İçi’nde, Osmaniye Caddesi’ne cepheli, görkemli ve barındırdığı faaliyetler açısından kentin etkin hanlarından birisidir. Söz konusu hanın bulunduğu mahalle, İzmir’in ticaret hayatında önemli bir yeri olan, Kasap Hızır’dır.Hanlar bölgesi olarak nitelendirilen yörede bulunan yapının ismine ilk olarak Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde rastlanılmaktadır. Ancak, bu yöredeki pek çok hanın Fazıl Ahmet Pasa’nın Girit Adası’nı fethinden sonra İzmir’e geldiği dönemde (1675 sonrası) yapıldığı bilinmektedir. Buna karsın Evliya Çelebi, 1671 yılında İzmir’e geldiği zaman Çukur Han’ın isminden bahseder. Su halde Çukur Han XVII. yüzyılın ikinci yarısında yapılmıstır.
13 Kasım 1737 (20 Receb 1150) tarihli vakfiye ye göre, İzmir’in meshur Kâtip-oğulları ailesi ecdadından Moralı Hacı Hüseyin Ağa bin Abdurrahman Ağa bin Mehmet Ağa, mezkûr tarihlerde bu hanın sahibi idi. Mehmet Efendi bin Ahmet Efendi’nin kızı Hanide Hanım’a ait 1 Temmuz 1796 ( 25 Zilhicce 1210) tarihli vakfiyede, Hüseyin Bese Han’ının bulunduğu mahalli tarif dolayısıyla adı geçtiğine göre, bu tarihte dahi mevcut bulunan bir bina idi. Diğer taraftan, Hicri 1308 (1890/ 91) tarihli “Aydın vilayetine mahsus Salname” de dahi adı geçmekte ve içinde “Üstad Gazetesi Matbaası” isimli bir Yahudi matbaasının bulunduğu kaydolunmaktadır.
Hanın bulunduğu yöre XVIII. yüzyıl bası ve öncesinde İzmir’in hızlı ticari gelisiminde, dısarıdan gelen göçe bağımlı olarak, pek çok azınlığın ilk is yerini kurduğu alan olmustur. Zira hanın yer aldığı yol, İzmir’e gelen kervan yollarının merkeze inis hattıydı. Hatta XIX. yüzyıl ortalarına kadar belirli bir oranda merkez kullanımlarını barındırmıstı. Pamuk ve dokuma ürünlerine uzmanlasmıs ticari ve depolama merkezide bu yöredeydi. Su halde Çukur Han hala dokuma ürünleri üzerine olan islevleri barındırıyordu. Bu temel fonksiyona ek olarak da zaman zaman farklı islevlerin handa yer aldığı görülüyordu. Limanın yapımıyla ticaretin ve depolamanın kıyıya doğru kayması sonucu itibar kaybeden yörede kalan han, depolama faaliyetlerini içerdi. Buna rağmen eski bir kullanım alanı olması, handa ticari hizmetlerin kalmasını sağlamıstı ve bu nedenle, XIX. yüzyıl sonunda burada pek çok büro kullanımının yer aldığı bilinmektedir.
Çukur Han, çevresini kasıp kavuran 1922 yangınından hasarsız çıkmıstı. Ancak, 1914 yılında Basmahane Dstasyonu’ndan denize doğru İmalat ve İnsaat Sirketi’nce açılmaya baslanılan yolun (Fevzi Pasa Bulvarı) güzergâhına girmistir. Birinci Dünya Savası nedeniyle duran çalısmaların Cumhuriyet sonrası yeniden gündeme gelmesiyle yıkılmıstır.
1922 YANGININDAN KURTULAN BİR HAN; ÇUKUR HAN
TAYLAN ZEYBEK
16. yüzyılda İzmir kentinin ticaretinin hızla gelişmesi kente olan göçlerin artmasına ve doğal olarak da nüfusunun çoğalmasına neden olmuştu. Bu büyüyen ve gelişen kente giriş iki yoldan yapılırdı; birinci yol bu günkü Basmane Kapılar semtinde bulunan Kervanlar köprüsü civarında diğeri ise bu günkü adı Yağhaneler olan semt üzerinde bulunurdu. İlk bahsedilen Kervanlar köprüsü civarından gelen yol, Kemer caddesini geçer oradan Tilkilik caddesini takip ederek Ali Paşa caddesine girer ve Küçük Demir handa sonlanırdı. Bölgenin yoğunlaşması ve nüfusun artması kenti kuzey yönüne doğru genişletirken bu yeni alanlarda İmamoğlu, Bölükbaşı ve Deve hanları gibi yapılar ortaya çıkmaya başladı. Ticaretin ve yerleşimin kuzeye doğru kaymaya başlamasıyla kentin içine girmek için yeni akslar meydana geldi. Bu Yolların en önemlilerinden biri ise Osmanlı yolu diğer adıyla Osmaniye caddesi idi. Yeni ortaya çıkan bu yol, yeni yapı düzenlerini beraberinde getirdi. Cadde, kervanları diğer kente giren kervan yolarının aksine limana daha rahat ulaştırıyordu. Caddenin doğu girişinde karşımıza çıkan ilk hanlar Bölükbaşı ve İmamoğlu hanlarıydı. Çevrenin kısa sürede zenginleşmeye başlaması bu hanların dışında etrafa birçok vakıf hanı inşa edilmesine ön ayak oldu. Kısa süre içinde cadde hanların yoğunlaştığı bir bölge halini almaya başladı. Burada oluşan hanlar kervanların son durak hanlarıydı ve kervansaraylarda bulunan lüksler bu hanlarda bulunmaktaydı. 17. yüzyıla girildiğinde cadde en görkemli dönemini yaşamaya başlamıştı. 18. yüzyıla içinde kente gelen kervanlardaki deve sayıları azalmıştı fakat buna karşın sefer sayıları ise artmıştı. Caddede her cins malın satılmasının dışında çeşitli insan tiplerini burada görmek mümkündü. Genelde kentin ticaret yoğunluğunun Küçük Demir han, Kızlarağası hanı ve Vezir hanlar, Küpecioğlu hanı civarı olduğu görülmesiyle birlikte, bu yüzyılda Osmaniye caddesi üzerinde de bu yoğunluğu görmekteydik. Fakat 18. yüzyılın ortalarından sonra Osmanlı devletinin ekonomisinin çöküşe geçmesiyle bağlantılı olarak bölgenin işlev değiştirmeye başladığını görürüz. Bu dönemde civardaki avlulu hanlarda kalan insanların azalması ve parasal değerlerin ağır bastığı depo hanlarının ortaya çıkışı, caddenin eski önemini yitirmesine neden olmaya başlamıştır. Hatta durum öyle vahim bir durum almıştır ki geceleri cadde ve civarındaki sokaklar üzerine büyük bir sakinlik çöker olmuştu. Doğal olarak Osmaniye caddesi üzerindeki hanlar talepleri karşılamak amaçlı yeni düzenlemelere sokulma durumuna geçmişti. Fakat özgün mekanlarını yeni taleplere açmak isteyen bu hanlar, yeni kullanımlar için uyumsuzdu ve birazda hoyratça kullanılarak zaman içinde özgünlüklerini kaybettiler ve çoğu da 1922 yangınından sonra yok oldular. İşte günümüze kalmayı kısmen de başarabilmiş bu hanlardan birini size sunacağım.
Bu bahsedeceğim yapının adı bu gün bir girişi Mimar Kemalettin caddesine diğer bir girişi Fevzipaşa bulvarına bakan Çukur handır. Çukur han eskiden Peştemalcılar içi denen ve mahalle adı Kasap Hızır olarak geçen bölge içinde bulunmaktaydı. Ana girişi Osmaniye caddesine bakan han yaklaşık 2000 metre karelik bir parseli kaplamaktaydı. Fakat Osmaniye caddesine bakan cephesi yaklaşık 15 m. kadardı ve büyüklüğüne göre caddeye bakan giriş cephesi dardı. İzmir’de Çukur hanlar bilindiği kadarıyla dört tane idi ve bunların büyük, küçük, eski ve yeni Çukur hanlar olduğu belirtilmişti. Yapılan araştırmalar bu hanlardan eski olan Çukur hanın yazmış olduğum han olması gerektiğini gösterir. Hanın ilk ismine 1671 yılında Evliya Çelebinin seyahatnamesinde rastlanır. 13 Kasım 1737 tarihli bir vakfiyede hanın sahibinin, Katiboğulları ailesinden Moralı Hacı Hüseyin Ağa bin Abdurrahman Ağa bin Mehmed Ağa olduğu yazmaktadır. Hanın, 1796 yılına ait bir vakfiyesinde Kasap Hızır mahallesinde, Peştemalcılar içinde Fazlıoğlu ve Hüseyin Beşe hanı civarında bulunduğu yazılmıştır. 1890-1891 yılına ait bir salnameye göre de yapının içinde Üstad Gazetesi Matbaası isimli bir Yahudi matbaası bulunduğu bilinmektedir. Yapılan incelemeler hanın 20. Yüzyıl başlarına gelinceye kadar birçok değişikliğe uğradığını göstermiştir. Buna rağmen parsel formundan bir şey kaybetmemiştir. Ayrıca hanın iç avlu düzeninde bir değişiklik olmamıştır. Giriş bölümü diğer hanlarda olduğu gibi kemerliydi ve avluya ulaşmak için üzeri kapalı bir geçiş alanı kullanılırdı. Handa görülen en büyük özellik ise güney bölümünün ikiye ayrılarak bir “T“ şeklini almasıydı. Burada amaç han parselinin gösterdiği biçime bağlı olarak, iç avluya bakan ünitelere, en fazla cepheyi vermekti. Yapının diğer bir özelliği ise giriş bölümünün üstüyle hanın doğu bölümünün iki katlı olmasıydı. Bu katta sundurmalı, üstü kiremit kaplı, açık bir koridor dolaşmaktadır ve burası hanın ahşap kısmıdır. Karşı sıranın ikinci katında ise üzeri kapalı kemerli bir koridor görülmektedir. Hanın dip kısmı ise bu yan gibi üç katlı inşa edilmiş ve aynı koridor burada sağ yanda görülmekteydi. Buna karşın dip kısmında iç avluya bakan bir koridor yoktu. Hanın sağ yanındaki ikinci kattan sonra bir üncü kat bu kez üzeri açık bir koridor hizmeti verir. Yapının eskiliği göz önüne alınırsa yapıdaki değişim şimdilerde çok fazladır. Döneminin hanlarınla kıyaslandığı zaman döneminin çoğu özelliğini kaybettiği görülmektedir özellikle doğu yönüne bakan ve Mimar Kemalettin caddesine bakan kısımları 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı karakterini vermektedir. Hanın genel olarak bir kısmı tonozlu ve kemerli yapılmış diğer bir kısmı kagir üzerine volta döşeme geçilmişti. Hanın sol kanadı ahşaptı ve hanların avlularında görülen geometrik form, uzantıların dik açılarla birbirine bağlanması yapının kagir kısmında görülse de bu karşı cephe için söylenemezdi. 19. yüzyılda bu yöre pamuk ve dokuma ürünleri üzerine uzmanlaşmış ticari ve depolama işlevini barındıran bir alandı. Doğal olarak Çukur han da ki tüccarlar buna uyarak dokuma işlevlerini barındırmaya başlamıştı. Bu dönemlerde handa adı geçen bazı tüccarlar ve uğraşları içinde; Crespin’in marangoz atölyesi, Carabet Artin’in çekilmiş kahve satan dükkanı, A. Cocalis’in lokantası, terzi Sait Efendi, ithalat ve ihracat işleriyle uğraşan J. Luca ve İ. Aghathangelis, yumakçı M. Bakırcıyan, ham deri ve kuru meyve ihracatıyla uğraşan D. Parascos, Zaire ve Saire komisyonculuğu yapan A. Bostancıoğlu ve S. Tomayidis beyler, kumaş satıcısı Athanasoğlu Hacı kardeşler ve Çebekçoğlu Th. ve M. bulunmaktaydı. Ayrıca İngiliz Royal yangın sigorta şirketinin müdürlüğü de bu handa bulunmaktaydı. Rıhtımın yapımıyla depolama ve ticaret işleminin kıyıya kaçması, bölgenin eski önemini yitirmesine sebep olmuştur. Fakat hanın eski bir kullanıma sahip olması, ticari hizmetlerinin kalmasını sağlamış ve birçok büro kullanımı yine bu dönemde handa mevcut kılmıştı. Hanın özgün kullanımı olan dokuma ticaretinin yapıldığı alan, özellikle dip kısmın üçüncü katı ile sağ kısmın iki ve üçüncü katlarında yer almaktaydı. Dip kısmın güneyinde Arnavutoğlu hanına bakan cephede üçüncü katta pencereler bulunmaktaydı ve buradaki dükkanlar sıra oda düzenli ve kemerli bir şekilde inşa edilmişlerdi. Yapının özelliğini kaybetmiş sol yanı ise Anadolu’dan gelen diğer bir önemli ürün olan deri depolanması için kullanılıyordu. Hanın, Osmaniye caddesine bakan yüzünün sağ tarafında kumaş ve tütün ürünleri satan iki dükkan, sol tarafta ise hana bağlı olmayan bir aktar bulunurdu. Bunların dışında benzer tarzdaki hanlarda görülen mescit, hanın avlusunun müsait olmasına rağmen inşa edilmemişti. Fakat girişin sol köşesinde bulunan tek katlı kullanım bize buranın mescit olabileceğini göstermiştir.
1922 yılında meydana gelen İzmir yangını hanın çevresini yok etmişti. Özelikle hanın yakınında bulunan Sivrihisaryan ailesine ait depolar, Aznavuryan depoları, Osmanzade han gibi önemli yapılar tamamen yok olmuşlardı. Fakat Çukur han bu yangından sağ çıkmayı başarmıştı. Çukur han Cumhuriyetten sonrada eski parıltısı olmasa da yaşamına devam etmişti. Bu dönemde handa Şark Sanayi Dokuma fabrikasının müdürlüğü, üzüm tüccarı Sabri ve şeriki Ali Şükrü beyler, Emtia üzerine ithalat yapan Aperto ve şürekası, yine aynı işleri yapan B. M. Estelik ve Tomyas ve Fertan B., Rober Kramer, Jak J. Filipoçi ve Şürekası, Yafe Elbağlı beyler bulunmaktaydı. Bunların dışında Manifaturacı Jon Kohen, Şeyhzade biraderler, Yako Sidi, Vitali Abram, İsak Barmaymon, Yerbiyana Langlo ve Romano beyler, demir levazımatçısı elektrik edevatçısı Ogard Franko, İsviçrede imal edilen Nestle çikolatalarının ithalatçısı olan A. Beneviste beyler burada ticaretlerini yapmaktaydılar. Handa bu dönemde iki adette sigorta şirketinin şubesi bulunmaktaydı. Han 1922 yangınından kurtulmuştu fakat Şirket bulvarının bu günkü adıyla Fevzipaşa bulvarının açılmasıyla 3 de 1 ini kaybedecekti bu bulvarın açılması çok uzun senelere mal olmuştu. Amaç Basmane-Kasaba tren yolu hattını düz bir yolla Limana; Gümrük binasına bağlamaktı. Fikri 1880 yılında burada valilik yapmış olan Mithat paşa ortaya atacak fakat çeşitli sebeplerden dolayı bulvarın ancak çok az bir kısmı 1914 ile 1917 yılları arasında Vali Rahmi beyin döneminde açılacaktı. Savaşlar, maddi sıkıntılar ve davalar caddede yapılacak istimlakların yapım süresini uzatacaktı. Son olarak Çukur hanında bir kısmını kaybettiği istimlak çalışması 1941 yılında yapılacak ve cadde tamamen açılacaktı. Bu tarihten sonra Çukur han artık eski aktif hayatını sonlandırmış olacaktı. Han şu ana kalan kısmıyla eskidende olduğu gibi kumaş ticaretiyle uğraşan esnafın kullandığı bir mekan olarak yaşamını sürdürmektedir. Yapının restore edilmemesi ve tadilatının yapılmaması onu hızla yıpratmaya başlamıştır. Eğer korunmaya alınmazsa kısa sürede yok olmaya doğru gidecektir. Umarım han kısa süre içinde restore edilir ve gelecek nesillere aktarılır.