Kemeraltı Çarşısı

Posta Binası

    Cepten cebe mesaj yoktu,internet üzerinden sohbet edilmiyordu daha.Kilometreleri aşan,saatleri durduran,uzağı yakın eden “mektuplar”dı sadece.Ağlayan,sevinen belki de sarılan sözcüklerin uçuştuğu yerdi “postaneler”;ziyaretçisi eksik olmayan,arı kovanı gibi çalışan,yaşayan mekanlardı hepsi de.Elbette bu binaların eski tılsımı kalmadı artık;içlerine girilmiyor,hatta hiç bakmadan öylece önlerinden geçilip gidiliyor.Ancak tüm bunlara şahit olan eski bir posta bürosu var ki gördüklerine çok sinirleniyor;durmaksızın da söyleniyor:

    “Yıllar yılı mektup biriktirdim içimde,özlemleri dindirdim,mutlulukları çoğalttım.Hem görmüyor musunuz hala ayaktayım,yaşıyorum?Belli değil mi,hikayemi anlatmak istediğim?Gitmeyin durun ,dinleyin “diye. Tamam;o şimdi İl Turizm Müdürlüğü’ne ev sahipliği yapıyor.Ama yıllar yılı “Paket Postanesi”ismini taşımış,uzun süre tek bir hikayeye tanıklık etmiş,homurdanması normal değil mi?
    Birinci Kordon üzerinde tüm görkemiyle yükselen,gölgesini denize düşürmüş,iki katlı,anıtsal bir yapı görürseniz bilin ki durduğunuz yer,tarihin yanı başıdır.Gazeteci-yazar A.Nedim Atilla’nın, “İzmir Posta Tarihi”isimli kitabını, “Posta tarihi,bir ülkenin de tarihidir..”diye başlatması boşuna değil.”Haberleşme”kentlerin,bölgelerin,hatta ülkelerin gelişim süreçlerine doğrudan doğruya etki etmiş bir kavram.
    Zira,bunun için,19.yy’ın başından bugüne kısa bir yolculuk yapmak yeterli.Posta bürolarının kentte yer edinmesi,Osmanlı’ya kadar uzanıyor.Bu işlevi konsolosluklar yerine getiriyor önce;paketler,zarflar bu birimlerde toplanıp,gemilere yüklenerek sahiplerine ulaştırılıyor.Giderek biriken mektuplar ayrı bir servisi zorunlu kılınca,kapitülasyonlarla belirli ayrıcalıklar elde eden Fransa ve Rusya gibi ülkeler kentin ilk posta bürolarını faaliyete geçiriyorlar.
    Osmanlılara gelince;onlar geriden izliyor süreci,herhangi bir merkezleri yok,mektuplarını atlılar ya da kervanlar aracılığıyla gönderiyorlar hala.Tabii belli bir dönem için.Yabancı firmalar başı çektikleri ticari hayat için caka sata dursun,İmparatorluk,1879’da bu zincire katılıyor.Nitekim İzmir bu yıllarda,Osmanlıların elinde kalan en verimli ve hareketli toprakların bağlandığı bir kent durumunda.Ticari potansiyeli de oldukça yüksek.Ekonomi döngüsüne daha hızlı adımlarla karışmak için tek gerekense,bir bina…
    Ancak bu konuda dikkat edilecek husular var:”Kent,deniz yoluyla dışarıya açıldığına göre,posta bürosu limana yakın olmalı.Dağıtımda çabukluk ilkesi gereğince de,ticari bölgeye az mesafede konumlanmalı.”Hem birinci,hem ikinci Kordon’a cepheli olan,İzmir’in belli başlı otelleri arasında sayılabilecek Büyük Huck Oteli’nin zemin katı,biçilmez kaftan olarak çıkıyor tam bu anda.Adı konuyor;Osmanlı Posta Bürosu”.
    Bugüne miras kalan,bizim de konu ettiğimiz binaya gelince;1922 yangınıyla gündeme geliyor.İlk adres,alevlere yenik düşünce,1891’den,1919’a kadar borsanın kullandığı,1921’de ise Yunan Milli Bankası’nın ev sahipliği yaptığı,kagir mimarisinin tipik bir örneği olan bu iki katlı yapı uygun görülüyor.Bina,aldığı “onay”ı elbet denize ve ticari noktalara olan yakınlığına borçlu.Yeri verimli bir bölgede ki 1966’ya kadar varlığını aynı yerde sürdürüyor.Bugün ise,İl Turizm Müdürlüğü benzer amacı güdüyor;aldığı bayrağı bir sonraki kuşağa taşırken,önündeki yılların hesabını tutuyor uzun uzadıya.Belli ki ayrılmak istemiyor yeni yerinden.
    Bina,sadece tarihi yapı olduğu için önemli değil;19.yy başı kagir mimarisinin tipik bir örneği olarak da dikkatleri üzerine topluyor.Yapı,i1890-1910 yılları arasında bütün Avrupa’yı etkisi altına alan ve “romantik süsleme akımı”olarak anılan “Art Nouveau”stilinin yansımalarını taşıyor üzerinde.Tavanların alt kısmı çiçek ve yaprak motifleriyle süslü.Öyle ki;bu desenleri dört bir yanda görmek mümkün.

    izmir-kemeraltı (143)
    Birinci katın sahalarını, İon başlıklı gövdeli sütunlar ayırıyor. Tavan kenarları yine alçıdan çiçek formlarıyla bezenmiş. İkinci kata,ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Korkuluklarında hoş yaprak modelleri göze çarpıyor. Ulaşılan camekanlı giriş kapısında ise geometrik formlar var. Geniş dikdörtgen salonun tabanı da ahşap. Demir parmaklıklı pencereler ve hemen üstlerinde boydan boya sarmaşık yapraklı motifler bulunuyor.
    Turizm İl Müdür Vekili Abdülaziz Ediz ise özellikle demir saçaklar ve pencerelerdeki korkulukların dönemin mimarisini öne çıkardığını söylüyor. Zaten restorasyon işlemi yapılırken, taban döşemelerinden tavan süslemelerine kadar her şeyin aslına uygun yenilenmesine dikkat edilmiş:” Restorasyon çalışmaları tam iki yıl sürdü. Bina ikinci derecede sit kapsamında idi. Projeyi, üniversitelerin ilgili bölümleri ve uzmanları yürüttü. Büro malzemeleri dahi özenle seçildi, binanın tarihi dokusuna uygun olarak. Burada çalışan herkes de binayı sonraki sahiplerine aynen bırakmak ve dokuya zarar vermemek adına, dikkat ediyor.”
    Tabii birde turizmin tarihle kucaklaşması var. Ediz, “Turizmin temeline oturmuştur; kültür ve sanat eserleri ile mimari yapılar” diyor, deneyimlerini ardı sıra ekleyerek: “Binaya ilk defa girenler önce çevresini tanımaya çalışıyor; sanat eseri gibi inceliyorlar dört bir yanı. Tarihçesini soranlar bile oluyor. Neticede herkes bir şeyler alıp çıkıyor buradan.”Geçmişin her an gözlerinin önünde olduğunu söylüyor bir de Ediz. Hem illa ki binada hala mektuplar, özlemler, hüzünler, sevgiler uçuşuyor. İlla ki hala “Eski Paket Postanesi” burası…
    İzmirLife

    BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
    ZİYARETÇİ YORUMLARI

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

    BİR YORUM YAZ